Uruguay Turu
Öğretmen olmanın verdiği avantajla, Güney Amerika gezisi sömestr tatili için önceden planlanan bir geziydi!
GÜNEY AMERİKA
Öğretmen olmanın verdiği avantajla, Güney Amerika gezisi sömestr tatili için önceden planlanan bir geziydi! Birkaç gezgin arkadaşımla yola çıktığım farklı bir destinasyondu. Kitaplarda okuduğum, filmlerde gördüğüm Güney Amerika’yı nihayet görebilecektim artık. “Güvensiz” olarak bilinen bu kıtaya, birazcık tedirgin olsak da gözümüz kapalı atladık. Güney Amerika keşfimize 12 günlük bir süre ayırarak Uruguay-Şili-Arjantin rotasıyla başladık ve sadece başkentlerini gezmeyi planladık. Buradaki izlenimlerimizden gezdiğimiz hiçbir ülkenin kalkınamadığını, geçmişten gelen yerli kültürüyle, bölgeyi işgal eden ülkelerin kültürlerinin birbirine fazlasıyla karıştığını gördük. Bize göre dünyanın diğer ucunda olan bu ülkelere ayak basmak bizim için ayrıcalıktı. Efsanelere konu olan tarihi antik kentlerden gizemini koruyan heykellere, eşsiz doğa manzaralarına sahip Güney Amerika âdeta cennetten bir köşe. Kristof Kolomb’un bile nereye vardığını anlamadığı bu kıtayı bir kerede keşfetmenin mümkün olmadığınını bilerek maceraya başladık. Atatürk Havalimanı dış hatlar terminalinde işlemlerimizi tamamladıktan sonra kısa bir rötarla yolculuğumuz başladı.Yolculuğumuz, Buenos Aires ve Sao Paulo’daki bir saat beklememiz dahil olmak üzere yaklaşık 18 saat sürdü.
URUGUAY
Maceramıza başlamadan önce Uruguay hakkında sizlere genel bilgiler vermek istiyorum. Brezilya, Arjantin, Şili ve Peru gibi ülkelerden sonra en az turist ve gezgin ağırlayan küçük bir ülkedir Uruguay. “Uruguay”ın anlamı “renkli kuşlar ırmağı”dır. Popülerliği olmayan ve çok az turist ağırlayan bir ülke olmasına rağmen, Uruguay’ın artıları çok fazladır. Uruguay, şu anda uygulanmakta olan günlük 8 saatlik çalışma süresini uygulamaya koyan ilk devlettir. Güney Amerika’nın, Küba‘dan sonra en az şiddet suçu işlenen ikinci ülkesidir. Birleşmiş Milletlere göre ise dünyanın dokuzuncu en “yeşil” ve “yaşanabilir” ülkesi ve okur-yazar oranı Küba’dan sonra en yüksek ikinci ülkedir. Ayrıca kıtanın en özgür basını Uruguay’da. Uruguay esrarı yasallaştıran dünyada ilk ülkedir. Burada esrar içmek, denetimli olarak satın almak serbest. Ücretsiz sağlık, eğitim hizmetleri, internet erişimi, ücretsiz park, bahçe ve müzeleri olan yaşanılası bir ülkedir Uruguay. Maaşının büyük bir bölümünü yoksullara bağışlayan, başkanlık sarayı yerine eşiyle bir çiftlikte yaşayan, hayatı halkı için mücadele etmekle geçmiş bir devlet başkanına sahip bir ülkedir. Ana besin kaynakları et olan Uruguay, dünyanın en çok et tüketen ülkelerinden biridir. Üstelik hayvanlar açık alanda, doğal yemle beslendiği için etler son derece sağlıklı.
Uzak diyarlar dedik, hakikaten vize uygulaması olmayan, 15 saatlik uçuş sonrası varılan ülkedir Uruguay. Uruguay insanlarının içtenliği, sokakların özgürlüğü ve her yerde karşılaşabileceğiniz insanların yüzündeki o iyimser ifade, modern dünyaya inat, dünyanın diğer ucunda yer alan bu insanların hayatlarından ne denli memnun olduklarını fazlasıyla hissettiriyor. Uruguay küçük bir ülke. Fakat bu küçük ülke edebiyat, resim, tiyatro ve futbol gibi alanlarda her daim adını duyurmayı başarmış. Uruguay, futbolda ilk Dünya Kupası’nın hem ev sahibi hem de şampiyonu. Uruguay’da yaz ayları çok sıcak ve bunaltıcı geçtiği için, gezinizi Aralık-Ocak-Şubat dönemi gibi tarihlerde belirlemeye çalışın. Biz de gezimizi şubat ayında yapıyoruz. Sıcaklık gün içinde 30 dereceyi buluyor ve bunaltıcı olabiliyor. Akşam saatlerinden itibaren hava biraz serinliyor ve üzerinize hırka giyme ihtiyacı duyabiliyorsunuz. Oraları gezmek isteyenlere bu aylarda gitmeleri tavsiye olunur. Öğretmen olmanın verdiği kısıtlı gün sayısından dolayı sadece Montevideo’yu gezebiliyoruz. Macera başlasın. 😊
THY’nin Buenos Aires uçuşu ile kıtaya ayak bastık ve ardından Buenos Aires’te bir gece konaklayıp (Arjantin’i ayrıca detaylı olarak yazacağım) sonrasında deniz otobüsü ile Montevideo’ya geçtik. Montevideo, Uruguay'ın başkenti olup aynı zamanda da ülkenin en büyük kentidir. Gümrük işlemleri için limana geldiğimizde danışmadan isim yazdırıp sıraya girdik ve sıramız geldiğinde bilgileri öğrenip, vezneye ödemeyi yapıp, biletlerimizi aldık. İşlemlerimizi yaptırıp, biniş kartlarımızı aldıktan sonra güvenlik kontrolünden geçerek gümrük bölümüne geldik. T.C. pasaportlulardan vize istenmediği için giriş-çıkış yapmak çok kolay. Pasaportumuzu Arjantinli gümrük memuruna verdik ve çıkış damgasını vurup Uruguay’lı görevliye verdi. O da giriş damgası vurunca işlemleri bitirip gemiye doğru yöneliyoruz. Sohbet eşliğinde geçen bir saatlik gemi yolculuğundan sonra şehre indiğimizde Montevideo bize sevimsiz geliyor, fakat sonradan sevmeye başlıyoruz. Kesinlikle Montevideo’yu sevmek için burada vakit geçirmek şart. Taksiye binip kalacağımız otele doğru yol alıyoruz. Güney Amerika genelinde “aman taksiye binmeyin, güvenli değil” gibi bir söylenti olsa da, Uruguay bu açıdan güvenli bir şehir. Genel olarak pahalı bir yer değil. Taksici ile müşteri arasında bir cam bulunmasını yadırgayabilirsiniz, biz de yadırgadık çünkü kendimizi içeri tıkılmış gibi hissettik. O da taksicinin ve müşterinin güvenliği için yapılmış bir uygulamaymış. Başkent olmasına rağmen kargaşadan uzak, Rio de Plata nehrinin kıyısında sanatı yaşayan, yaşatan romantik bir şehir. Kalacağımız otele ulaşıyoruz. Otelimiz Pocitos bölgesinde, burası Montevideo’nun en güvenli bölgesi olarak biliniyor. Uruguay diğer Güney Amerika şehirleri içinde en güvenlisi olarak bilinse de, özellikle Centro tarafında akşam vakti Pocitos’a kıyasla daha çok sıkıntı çıkıyormuş. Montevideo çok büyük bir şehir değil fakat gezilip görülmesi gereken yerleri çoktur. Turistik yerleri belli bölgelerde dizilmiş ve bu yerlere ulaşım oldukça kolay. Hatta yürüyerek bile birçok yeri gezebilirsiniz. Uruguaylı dünyaca ünlü yazar Eduardo Galeano’nun “Montevideo yürüyerek keşfedilir” deyimine uyup şehri yürüyerek keşfetmeye başlıyoruz. Mimari açıdan oldukça önemli yapıları bulunan Montevideo’da renkli caddeler, tarihi ve modern birçok binalarla karşılaşıyoruz. Geçmişi ve bugünü bütünleştiren bir atmosferi var ve bu da şehrin renkli bir ruha sahip olmasını sağlamış. Otele yerleşme ve dinlenme faslına geçiyoruz. Otelimiz ülke şartlarına göre iyi bir otel. Kahvaltı sonrasında lobide buluşup şehri keşfe başlıyoruz. Geceden gezilecek yerlerin planlamasını yapan arkadaşlarımız var ve biz de onlara takılıyoruz.
Plaza Independencia (Özgürlük Meydanı)
İlk gezeceğimiz yer olan Montevideo’nun en önemli meydanlarından olan Plaza Independencia’ya gidiyoruz. Bağımsızlık Meydanı, Montevideo’nun en turistik bölgesidir. İspanyolca’da Bağımsızlık Meydanı anlamına gelmekte ve Montevideo’nun en önemli meydanının adıdır. Grupça meydana doğru yürüyoruz. Plaza Independencia’ya giden sokaklarda antika pazarlarını, az ilerde kent surlarını görüyoruz. Meydanda bulunan karakteristik yapılardan biri de Palacio Salvo'dur. Bu meydan, 1830'larda Carlo Zucchi tarafından Paris Rue de Rivoli'den esinlenilerek tasarlanmıştır. Yine fotoğraf ve video çekimlerinden sonra bir sonraki durağımız olan Palacio Salvo (Salvo Sarayı)’ya gidiyoruz.
Palacio Salvo (Salvo Sarayı)
Meydanda ilk olarak gözümüze çarpan tek şey ihtişamlı Palacio Salvo binası oluyor. 1925 yılında Buenos Aires’li İtalyan bir göçmen tarafından yapılan bina ilk olarak otel olarak tasarlanmış. Fakat daha sonra otel olarak beklenen sonucu vermediği için şu anda ofis ve ev olarak kullanılmaktaymış. Üzerindeki antenle beraber bina 100 metre yüksekliğe ulaşıyormuş. Buranın başka bir özelliği de meşhur “La Cumparsita” tangosunun daha önce aynı yerde olan eski binada yazılmış olmasıymış. Meydanın diğer tarafına geçtiğimizde yan taraftaki San Jose sokağının başındaki Teatro Solis’e yöneliyoruz.
Teatro Solis
Uruguay’ın en eski tiyatro binası olan Teatro Solis, oldukça ihtişamlı bir şekilde karşımızda duruyor. Yakın zamanda restorasyon çalışması yapıldığı için gayet iyi durumda buluyoruz. Binanın içini gezmek için girerken ve kapıda bizi karşılayan görevli gençler nereden geldiğimizi soruyorlar. Türkiye’den olduğumuzu söylüyoruz. Türkiye’den ziyade İstanbul’u biliyorlar. Sohbet ve fotoğraf çekiminden sonra tekrar sokağın başına geliyoruz. Tekrar meydana doğru dönünce Uruguay’ın Atatürk’ü kabul edilen Jose Artigas’ın heykeliyle karşılaşıyoruz. Artigas, ülkenin en önemli ulusal kahramanı olarak bilinmektedir ve bu yüzden şehrin önemli yapılarından birisidir. General Artigas kökenleri İspanya’ya dayanan varlıklı bir aileden gelmesine rağmen, yaşadığı toprakların bağımsızlığı için İspanyollar’la çarpışarak Uruguay’ı bağımsızlığına kavuşturmuş. Heykelin önünde bolca fotoğraf ve video çekiyoruz.
Palacio Legislativo (Parlamento)
Şehir merkezinden epeyce uzakta olan Uruguay Parlamento Binası’na yürüyerek geliyoruz. Yol boyunca şehrin ara sokaklarına girerek oraları yaşamış oluyoruz. 1904 yılında yapımına başlanan bu eser ve Montevideo’nun en güzel binalarından bir tanesi. İtalyan mimarlar Vittorio Meano ve Guetano Moretti tarafından tasarlanan Palacio Legislativo (Parlamento Sarayı), 1904 yılında yapılmış. Neo-klasik mimarinin en etkileyici örnekleri arasında bulunan bu bina, Bağımsızlık İlanı’nın imzalanmasının 100. yıl dönümü olan 25 Ağustos 1925 yılında kullanıma açılmış. Bina şimdiye kadar gördüğümüz binalar içerisinde en ihtişamlısı. Yine güzel fotoğraflar ve videolar çekip, yürüme mesafesinde olan “eski şehir”e doğru yola koyuluyoruz.
Ciudad Vieja (Eski Şehir)
Montevideo’nun mutlaka görülmesi gereken yerlerinden birisi de Eski Şehir’dir. Bölgede etrafı çevreleyen ilginç restoran ve kafelerle karşılaşıyoruz. Buralarda uzun zaman geçirebilir ya da kendinizi sokakların arasına atarak keyifli bir yürüyüşler yapabilirsiniz. Bizde bu nedenle burada biraz fazla zaman geçiriyoruz. Yemek ve dinlenme molası... Uruguay’daki et yemeklerini tattığınızda Parilla denilen et lokantalarından çıkmak istemeyeceksiniz. Yerel hamburgerleri çivito, en çok tüketilenler arasında. Geleneksel et yemeği Milanesa da yine müdavimi olacaklarınız arasında. J
Kentteki en iyi gece hayatına sahip olan Ciudad Vieja’da yani Eski Şehir’de gece kulüpleri oldukça ün salmıştır. 1829 yılına kadar, olası istilalardan korunmak için duvarlarla çevriliymiş, fakat sonradan tehlikenin olmadığı kanısına varılınca duvarlar yıkılmıştır. Binalarıyla Montevideo’nun tarihi bölgesini oluşturmaktadır. Bu bölge çok hoşumuza gidiyor ve akşam da burada kalıp zaman geçirmeğe devam ediyoruz. Akşam saatlerine doğru tango yapanlarla karşılaşıyoruz. Biraz keyif ve eğlence sonrasında otele dinlenmeye geçiyoruz.
Katedral Metropolitana de Montevideo (Montevideo Katedrali)
Sabah otelde edilen güzel bir kahvaltı sonrası şehri keşfe devam ediyoruz. İlk durağımız Montevideo Katrdrali oluyor. Montevideo’nun merkez Katolik ibadethanesi olan Catedral Metropolitana de Montevideo; Ciudad Vieja semtinde, Cabildo binasının hemen önünde yer alır. İlk olarak Uruguay’ın İspanyol sömürgesi olduğu dönemde, 1740’lı yıllarda inşa edilen katedral; neo-klasik üslupla inşa edilen bugünkü görünümüne 1804’te kavuşmuştur.
Montevideo’da şehir içi ulaşım oldukça kolay, gecenin geç saatlerine kadar şehrin her yerinde toplu taşıma kullanabiliyorsunuz ve otobüs fiyatları 1 Dolar civarında. Ayrıca 20 Dolara şehrin bir ucundan diğer ucuna taksiyle gidebilmek de mümkün. Nereden bilet alacağım kargaşasını yaşamanıza da gerek kalmıyor çünkü otobüse bindiğinizde şoföre ödeme yapabiliyorsunuz.
Rambla de Montevideo Katedrali sonrası sahile gidiyoruz. Rambla Montevideo’nun sahil şeridine verilen isim. Aslında bayağı geniş bir alanı kaplıyor. Montevideo’yu çevrelediğini bile söyleyebiliriz, ancak özellikle halk arasında popüler olan kısmı Ciudad Vieja, yani Old Town civarına yakın olan kısımları olarak kabul edilebilir. Burada koşan, paten yapan, yürüyüşe çıkmış bir sürü insanla karşılaşıyoruz. Pocitos tarafına doğru gittiğimizde Rambla’daya; insanların yüzdüğü, güneşlendiği, plaja geliyoruz. “Montevideo” yazısı da burada yer alıyor. Rambla’nın Pocitos’u gayet hareketli. Gençler gruplar halinde oturuyor, aileler dondurma yiyerek ve “mateleriyle” ortalıkta dolanıyor.
Evet mate dedik, nedir bu mate? Montevideo’ya gelmişken mutlaka denemeniz gereken yeşil çayı andıran ve içerdiği kafein sebebiyle her dakika içilen yöresel bir çayın adıdır. Yuvarlak, ahşap kaplarda kamışla içilen bu çayı Uruguaylılar ellerinden düşürmüyor, hatta yolda yürürken, otobüs beklerken, gidip gelirken bile bir ellerinde Mate kabı, diğerinde ise sıcak su termoslarıyla geziyorlar.nBiz Türklerde çay nasıl vazgeçilmez ise Uruguay’da da mate çayı vazgeçilmez.😊
Sahil şeridini gezebildiğimiz kadarıyla geziyor ve şehrin uzak noktası olan Parque Rodo ve Parque Batlle’ye gidiyoruz. Yürüme mesafesinde olmadığı için mecburen otobüsle gitmeye karar veriyoruz. Oraya giden otobüs numarasını öğrenip durakta beklemeye koyuluyoruz. Durakta sevimli bir teyzeyle tanışıp sohbet ediyor ve fotoğraf çektiriyoruz. Mimari güzelliklerin yanı sıra Montevideo’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden iki tanesidir. Özellikle pazar günleri parklarda el yapımı hediyelik eşyaların satıldığı açık marketler görülmeye değer. Burada biraz yürüyüş ve alışveriş yapıp otobüs durağına geliyoruz. Geldiğimiz otobüsle tekrar dönüp otele dinlenmeye geçiyoruz. Uruguay’ın başkenti Montevideo’da son günümüz. Çoğu gezgin ve turistin memnun olmadan ayrıldığı Montevideo’dan ben ve gezgin arkadaşlarım mutlu ayrılıyoruz. Yarın başka bir ülkeye, Şili’ye gidiyoruz.